1 .2 .3 .5 .6 .7 .8 .9 .10 .11 .12 .13 .14 .15 .16 .17 .18 .19 .20 .21 .22 .23 .24 .25 .26 .27 .28 .29 .30

93 Harbi'nden sonra sun'i bir Ermeni Meselesi ortaya çıkarılmıştı. Osmanlı Devleti'ne bağlılıkları
sebebiyle "millet-i sadıka" olarak adlandırılan Ermeniler, önceleri Doğu Anadolu'yu ele geçirmek
isteyen Rusya ve ardından İngiltere tarafından kullanılmaya başladılar. Hınçak ve Taşnak tedhiş
örgütlerini kurarak, İstanbul ve taşrada terör yaratan bazı Ermeniler özellikle İngilizler tarafından
destekleniyorlardı. Doğu'da hiçbir zaman çoğunluk olamayan Ermenilere kurdurulacak bir devlet ile
Rusya Akdeniz ve Orta Doğu'ya sızabilecekti. İngiliz himayesindeki bir Ermeni devleti ise aksine
bunu önleyebilirdi. Her iki tarafında kullandığı Ermeniler 1889'dan itibaren tedhişe başladılar. Van,
Erzurum ve Bitlis'te çıkan olaylar bastırıldı. Ardından başkentte Osmanlı Bankası'na kanlı bir baskın
yaparak bankayı işgal ettiler. II.Abdülhamit'e yönelik bir suikast teşebbüsünde bulundular. I.Dünya
Savaşı ve İstiklal Harbi yıllarında da Ermeniler devlet aleyhine faaliyetlerini devam ettirmişlerdir.
e-II. Meşrutiyet Dönemi:
I.Meşrutiyet'in kaldırılmasından sonra II.Abdülhamit içte ve dışta meydana gelen olumsuz
gelişmelerin de etkisiyle, katı bir yönetim sergilemeye başlamıştı. Meşrutiyet taraftarları da buna
karşılık muhalefetlerinin dozunu artırmışlardı. Osmanlılık fikrinin temsilcisi olan Sadrazam Midhat
Paşa 1881'de ölüm cezasına çarptırılmış, sonra affedilerek, Arabistan'a sürgüne gönderilmiş ve
1883'te öldürülmüştü.
Ali Suavi, Ziya Paşa ve Namık Kemal gibi kişiler de sultan tarafından bertaraf edilmişlerdi. Ancak
devletin içinde bulunduğu güç durum onların başlattığı muhalefetin güçlenerek büyümesine zemin
hazırlamaktaydı. Balkanlardaki çalkantıların yanı sıra Osmanlı Devleti iktisadî açıdan da çok zor
durumda idi. Devlet iç ve dış borçlarını kapatabilmek için batılıların elindeki Osmanlı Bankası ile malî
bir anlaşma imzalamak zorunda kalmıştı (1879 ve 1881). Buna göre banka mali yardımları
karşılığında, devletin bazı gelirlerini devralıyordu. İngiliz ve Fransızların kontrolünde bu maksatla
kurulan Düyun-ı Umumîye İdaresi Osmanlı ülkesini âdeta bir sömürge hâline getirecektir.
Genç Türkler veya Jön Türkler adı verilen ve yurt dışında ve içinde faaliyet gösteren Meşrutiyet
taraftarları, İstanbul'da İttihad-ı Osmani derneğini kurmuşlar ve bu dernek 1894/95'te İttihat ve Terakki
Cemiyeti adını almıştı. Selanik'te Enver ve Niyazi Paşalar gibi subayların da katılmasıyla güçlenen
İttihatçılar, Osmanlı devletini ancak Kanun-ı Esasî'nin yeniden kabulünün kurtarabileceğini
düşünüyorlardı. Kolağası Niyazi Bey ve ona katılan Enver Bey'in Resne'de isyan ederek dağa
çıkmaları ve Rumeli'de halk tarafından büyük bir destek bulmaları üzerine II.Abdülhamit anayasayı
yürürlüğe koyarak II.Meşrutiyet'i ilân etti ((23 Temmuz 1908).
17 Aralık 1908'de meclis yeniden açıldı. Yapılan seçimlerde İttihat ve Terakki Fırkası büyük bir
başarı sağlamıştı. Ancak bu gelişmeler esnasında Bulgaristan bağımsızlığını elde etmiş ve Girit
meclisi Yunanistan'a ilhak kararı almıştı.
İşgal altındaki Bosna Hersek ise Avusturya tarafından fiilen ilhak edilmişti (5 Ekim 1908) Millî bir
politika izlemeyi amaçlayan İttihatçılar, olumsuz gelişmelerin de etkisiyle gittikçe otoriter bir idare
oluşturmaya başlamışlardı. Bundan faydalanmak isteyen Meşrutiyet aleyhtarları, bazı Avrupa
devletlerinin de kışkırtmasıyla isyan ettiler. İstanbul'daki Avcı Taburları'nın 13 Nisan 1909'da
başlattıkları isyan sırasında pek çok İttihatçı öldürüldü. II.Abdülhamit olayları önleyemedi. Bunun
üzerine Mahmut Şevket Paşa komutasındaki ordu Selanik'ten yola çıktı. Harekat Ordusu adı verilen
bu ordunun kurmay başkanı Mustafa Kemal idi. Harekat Ordusu, kısa sürede duruma hâkim olarak
isyanı bastırdı. İsyandan sorumlu tutulan II.Abdülhamit, şeyhülislâmdan alınan fetva ile meclis
tarafından tahttan indirildi (27 Nisan 1909) ve kardeşi V. Mehmet Reşat yerine getirildi. V.Mehmed
(1909-1918) devlet idaresinde inisiyatifi İttihatçı hükûmete bırakmıştı. Yeni iktidar zamanında da
felâketler birbirini takip etti. Osmanlı Devleti hızla dağılma devrine girmekteydi.
7-Trablusgarp Savaşları:
Osmanlıların iç işleri ve Balkanlardaki gelişmelerle uğraşmasını fırsat bilen İtalyanlar, Avusturya'nın
Bosna-Hersek'i ilhak etmesi (1908), Arnavutların isyanı (1910) gibi olaylardan da cesaretlenerek,
pastadan pay alabilmek için Trablusgarp'a asker çıkardı. (Eylül 1911). İtalyan donanması denizden,
İngilizler ise Mısır'ı ellerinde bulundurduğundan karadan, Osmanlıların bölgeye asker göndermesini
imkânsız hâle getirmişti. Bu sebeple Osmanlı hükûmeti gizlice Türk subaylarını bölgeye göndererek
mahallî bir direnişi örgütleme yolunu seçmişti. Derne ve Tobruk'da Mustafa Kemal, Bingazi'de ise
Enver Paşa İtalyanlara karşı büyük başarılar kazandı. Savaşı kazanamayacağını anlayan İtalya,
Osmanlıları barışa zorlamak için Oniki Ada'yı işgal etti. Ancak bundan ziyade Balkanlarda başlayan
savaş Osmanlıların barışı imzalamaya zorladı. Uşi Antlaşması ile İtalyanlar işgal ettikleri yerleri
muhafaza ettiler (1912)
8-Balkan Savaşları:
Türk-İtalyan Savaşı'nın başladığı sırada Balkan devletleri aralarındaki anlaşmazlıkları bir tarafa
bırakarak, Osmanlı Devleti'ne karşı bir ittifak oluşturdular. Rusya'nın mimarlığında gerçekleşen
Bulgar-Sırp ittifakına daha sonra Yunanistan ve Karadağ da katıldı (1912). Karadağ ile başlayan
savaşa 18 Ekimde diğer Balkan devletleri de iştirak etti. Bu sırada Osmanlı askerleri, subayların bir
kısmının politik çekişmelerle meşgul olmasından dolayı dağınık bir hâldeydi. Bunun sonucunda
Balkan devletleri, Osmanlılar karşısında kendilerinin de beklemediği bir zafer kazandılar. Yunanlılar
Ege adalarını ele geçirdiler. Sırplar Kumanova'da üstünlük sağladılar. Sırpların denize çıkmalarını
önlemek için Avusturya'nın desteği ile Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti (28 Kasım 1912).
Bulgarlar ise Edirne'yi ele geçirerek Çatalca'ya kadar ilerlediler. (19 Kasım 1912). 16 Aralıkta
Londra'da başlayan görüşmeler bir ara iktidardan düşen İttihatçıların yeniden iş başına gelmesi
üzerine kesilmişti. Nihayet Mayıs ayında Londra Antlaşması imzalanarak I.Balkan Savaşı sona erdi.
Gelibolu Yarımadası hariç Trakya, Bulgaristan'a verildi. Makedonya'nın büyük bir kısmı Yunanistan
ve Sırbistan arasında paylaşıldı. Özellikle Makedonya'nın paylaşımı Bulgarları rahatsız etmekteydi.
Sırbistan ve Yunanistan, Bulgarlara karşı ittifak oluşturdu. Bu ittifaka Romanya da katıldı.
Bulgaristan ile bu ittifak savaşa girince, durumdan faydalanmak isteyen Osmanlı Devleti de Bulgar
işgalindeki toprakları geri almak için harekete geçti. Kırklareli ve Edirne kurtarıldı. II.Balkan Savaşı,
tarafların imzaladığı Bükreş Antlaşması ile sona erdi (1913). Bulgaristan ile imzalanan İstanbul
Antlaşması ile, Meriç nehri iki ülke arasında sınır oldu. Bulgaristan'daki Türklerin hakları belirlendi
(29 Eylül 1913). Yunanistan ile imzalanan Atina Antlaşması ile ise Girit'in Yunanistan'a bırakılması
kabul edildi (14 Kasım 1913). Büyük devletler bu anlaşmalardan sonra Çanakkale Boğazı
yakınlarındaki Bozcaada ve İmroz'u Osmanlılara geri verdiler. Balkan Savaşları, Balkanlardaki Türk
varlığının büyük bir kıyıma uğramasına sebep olmuştur. Yüz binlerce Türk savaşlar sırasında ve
sonrasında aç ve yokluk içinde buradan göç etmek zorunda kalmıştır.
9-I.Dünya Savaşı ve Osmanlı Devleti'nin Yıkılışı:
Sadrazam Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesi ile (21 Haziran 1913), İttihat ve Terakki Fırkası,
hükûmetin idaresini tamamen ellerine geçirmişti. Enver, Talat ve Cemal Paşalar, Osmanlı Devleti'nin
iç ve dış politikasını belirlemede en etkili nazırlardı. Balkan savaşlarından sonra, ordu ve donanmayı
güçlendirmek isteyen hükûmet, Avrupa devletlerinden mühendisler ve askerî uzmanlar
getirtmekteydi. Osmanlı Devleti, dış siyasetini de, dengeleri gözeterek yeniden belirlemek ihtiyacını
hissetmekteydi. Emperyalist devletler, nüfuz alanlarını korumak veya genişletmek maksadıyla
siyasî, askeriî ve iktisadî açıdan ittifaklar oluşturmaktaydı. İngiltere ve Fransa'ya nazaran
sömürgeciliğe geç başlayan Almanya, Afrika, Avrupa ve Orta Doğu'da nüfuz sahasını genişletmek
istiyor ve Osmanlı Devleti'ne bu maksatla yakın durmayı yeğliyordu . Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu da, Balkanlarda Panislâvizmi gerçekleştirmeye çalışan Rusya'ya karşı Almanlarla iş
birliği içindeydi. İngiltere ve Fransa tarafından pay edilmiş Kuzey Afrika'da gözü olan İtalya da bu
ittifaka yakındı. Dolayısıyla Almanya önderliğindeki Üçlü İttifak'ın (Almanya, Avusturya-Macaristan ve
İtalya) doğal rakibi, İngiltere'nin öncülüğündeki Fransa ve Rusya'dan oluşan Üçlü İtilâf (Anlaşma)
devletleri idi. Avusturya-Macaristan Veliahtı Ferdinand'ın, Sırbistan ziyareti esnasında bir Sırp
tarafından öldürülmesi (28 Haziran 1914), bu iki cepheyi sıcak savaşa sokmaya yetti.
Daha sonra Romanya, Japonya ve ABD İtilaf Devletleri, Bulgaristan ve Osmanlı Devleti ise İttifak
devletleri safında bu savaşa girdiler.
Osmanlı Devleti savaştan önce İngiltere ve Fransa'ya yakın bir politika izlemek istedi. Ancak hem
hükûmet ve halk içerisindeki tepkiler hem de İtilaf Devletleri'nin buna sıcak bakmaması, Osmanlıları
Almanya'ya yanaştırmaktaydı. Özellikle Enver ve Talat Paşalar, Osmanlı Devleti'nin yeniden
silkinmesi ve kaybettikleri toprakları kazanabilmesi için Almanya'nın yanında yer almayı uygun
buluyorlardı. Hükûmet başlangıçta tarafsız kalmayı tercih etmişti. Almanların II.Abdülhamit devrinden
itibaren Osmanlı Devleti'nin yenileşme çabalarına katkıda bulunması ve bu maksatla gönderdikleri
askerî ve sivil uzmanların varlığı, İtilaf Devletleri'nin, Osmanlı Devleti'nin tarafsız kalamayacağı
şüphesini artırıyordu. Bu tutum, dolayısıyla Almanya yanlılarının tezini kuvvetlendirmekteydi. Enver
ve Talat Paşa'nın öncülük ettiği bu grup, Almanların yanında savaşa girmekle, Kafkaslar, Balkanlar
ve Ege'de kaybedilen toprakların geri alınabileceği ve Osmanlı Devleti'ni nefes alamaz hâle getiren
kapitülâsyonlar ve düyun-ı umumîden kurtulunabileceğini öne sürmekteydiler. Nitekim Almanya'ya
ait Goben ve Breslav zırhlılarının Türk bayrağı çekilerek, Rus limanlarını bombalaması, Osmanlı
Devleti'nin Almanya safında savaşa girmesine vesile olacaktır (1 Kasım 1914).
Osmanlı Devleti I.Dünya Savaşı'nda tam yedi cephede mücadele etti; Kafkasya, Kanal, Hicaz ve
Yemen, Irak, Suriye ve Filistin, Galiçya ve Çanakkale. Bütün cephelerde Osmanlı askerleri büyük bir
kahramanlık örneği gösterdiler. Ancak, yedi cephede birden savaşı sürdürmek, zor şartlar içerisinde
bulunan Osmanlı Devleti için çok güçtü. Enver Paşa'nın kumanda ettiği Kafkas Cephesi'nde
Osmanlılar büyük zayiat verdiler. Doğu Anadolu ve Trabzon düştü. Kanal (Süveyş) cephesinde ise
Cemal Paşa, Fransız ve İngilizlere başarıyla direndi. Hicaz ve Yemen'deki Osmanlı birlikleri, destek
görmemelerine rağmen, kutsal yerleri korumak uğruna, harbin sonuna kadar Şerif Hüseyin ve
İngilizlere karşı koydular. Basra'ya çıkan İngilizler Kuttü'l-Amare'de büyük bir bozguna uğradılar.
Komutanları General Townshend esir edildi (29 Nisan 1916) Ancak, 1918'de yeni birliklerle saldıran
İngilizler, ihanet eden Arap kabilelerinin de yardımıyla Basra'da olduğu gibi, Suriye'de de saldırılarını
artırdılar. M.Kemal, Halep'te bir savunma hattı oluşturdu. Galiçya, Makedonya ve Romanya'da
Osmanlı birlikleri, Avusturya ve Bulgaristan'a yardımcı olmak için büyük bir özveriyle savaştılar.
Türkler, en büyük direnmeyi Çanakkale'de gösterdiler. İtilaf Devletleri 19 Şubat 1915'den itibaren
muazzam bir donanma ve yüz binlerce askerle saldırıya geçtiler. 18 Mart'ta İtilaf donanmasına ait
pek çok gemi batırıldı. Ardından Gelibolu Yarımadası'ndaki Settü'l-Bahir ve Arıburnu'na asker
çıkararak, karadan da saldırıya geçtiler. Anzak ve Hint birliklerinin de katıldığı kara savaşları, tam bir
ölüm kalım savaşı oldu. M.Kemal'in de büyük bir askerî deha olarak ortaya çıktığı bu savunma
karşısında İtilaf Devletleri geri çekilmek zorunda kaldı.
Bütün dünyaya öğretilen "Çanakkale Geçilmez" sözü, 250 bin Türk evlâdının şehit kanıyla yazılan
bir büyük destan oldu. İtilaf Devletlerinin Çanakkale bozgunu, Rusya'nın yardım alma ümitlerini suya
düşürmüş ve bunun neticesinde gerçekleşen Bolşevik İhtilâli, Çarlık Rusyası'nın sonu olmuştur.
Rusya'nın savaştan çekilmesi üzerine 7 Aralık 1917'de imzalanan anlaşmayla Doğu cephesinde
Türk-Rus Savaşı sona ermiştir.
Osmanlı Devleti, I.Dünya Savaşı'nda yedi düvele karşı muhteşem bir mücadele sergilemiştir. Ancak
29 Eylül 1918'de Bulgaristan'ın teslim olması Osmanlılar ile Almanya arasındaki irtibatın
kesilmesine yol açmıştır. Müttefiklerinin savaştan yenik ayrılmasıyla birlikte Osmanlılar da ateşkes
anlaşmasını imzalamak durumunda kalmışlardır. İttihat ve Terakki Fırkası'nın hükûmetten
çekilmesinin ardından kurulan Ahmet İzzet Paşa başkanlığındaki hükûmet, Bahriye Nazırı Rauf Bey
başkanlığındaki bir heyeti Limni'nin Mondros limanına göndermiş ve Mondros Ateşkes Anlaşması'nın
imzalanmasıyla (30 Ekim 1918), Osmanlılar resmen savaştan çekilmişlerdir. Ateşkes anlaşmasıyla
İtilaf Devletleri, Osmanlı ülkesini işgal etme hakkını elde etmişlerdir. Bu durum, Osmanlı Devleti'nin
fiilen paylaşılması demekti.
Nitekim, İngiliz, Fransız, İtalyan birlikleri bu anlaşmaya dayanarak Anadolu'da işgallere başlamışlar,
Asırlarca Osmanlının hâkimiyetinde yaşayan Yunanlılar da, ağabeylerinin müsaadesiyle İzmir'e
asker çıkarmışlardır (15 Mayıs 1919). İşgallere karşı Anadolu Türk'ünde büyük bir infial yaratmış ve
19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkmasıyla, düşmana karşı "Milli Mücadele"
başlamıştır. İtilaf Devletlerinin Sevr Anlaşması'nı İstanbul hükûmetine imzalatması (10 Ağustos
1920), Milli Mücadele'nin güçlenmesinden endişe eden düşmanların bir an önce Türk millî varlığını
ortadan kaldırmayı amaçlamalarından başka bir şey değildi. Fakat bu anlaşma hükümleri hiçbir
zaman uygulanamadı. Ankara'da açılan Milli Meclis'in iradesi, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının
büyük ve onurlu mücadelesi bu oyunları bozdu. İstiklâl Harbi'ni kazanılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti
Devleti kurulmuş oldu. Yeni Türk devleti "Millî Hâkimiyet" ilkesinin tabi^İ bir neticesi olarak 1 Kasım
1922'de saltanatı kaldırdı. Dolayısıyla bu tarih 622 yıl devam eden Osmanlı Devleti'nin de resmen
sonu oluyordu.

1 .2 .3 .5 .6 .7 .8 .9 .10 .11 .12 .13 .14 .15 .16 .17 .18 .19 .20 .21 .22 .23 .24 .25 .26 .27 .28 .29 .30