1 .2 .3 .5 .6 .7 .8 .9 .10 .11 .12 .13 .14 .15 .16 .17 .18 .19 .20 .21 .22 .23 .24 .25 .26 .27 .28 .29 .30
D-Azerbaycan Hanlıkları
Azerbaycan yani "odlar/ateş ülkesi" tıpkı Anadolu
gibi çok eski devirlerden itibaren Türk akınlarına
sahne olmuş ancak, bölgenin Türkleşmesi XI. yüzyıldaki Selçuklu
çağı Oğuz-Türkmen
yerleşmeleriyle gerçekleşmiştir. Moğol ve Timur idaresinden
sonra bölgede Karakoyunlu ve
Akkoyunlular Türkmenleri hâkimiyet kurmuştur. Daha sonra
kurulan Safevi Devleti ile Osmanlılar
arasında sürekli mücadelelere sahne olan Azerbaycan, Nadir Şah'ın
ölümünden sonra (1747) küçük
hanlıklara bölünmüştür. Bölgede güçlenen Ruslar, önce
Azerbaycan'ın iç işlerine karışmaya
başladılar. Ardından Kuzey Azerbaycan'da yarım asır kadar
birbirleri ile mücadele eden hanlıkları,
birebir hâkimiyetlerine almışlardır. Böylece 1805'de Gence
Hanlığı ( Ziyadoğulları), 1806'da Kuba ve
Bakü Hanlıkları, 1815'te Şeki Hanlığı (Hacı Çelebi oğulları)
ve 1822'de Karabağ Hanlığı (Cevanşir
Beyleri) Ruslar tarafından ele geçirildi. Rus ilerleyişi karşısında
harekete geçen, İranlılar, Ruslara
peşpeşe yenilerek Gülistan ve ardından 1828 Türkmençay
Andlaşması'nı imzalamak zorunda
kaldılar. Bu anlaşmayla Azerbaycan, Aras sınır olmak üzere
kuzey ve güney diye fiilen bölünmüş,
Kuzey Azerbaycan'ı Ruslar işgal ederken, Güney Azerbaycan İran'da
kalmıştır. Güney
Azerbaycan'da Hoy ve Tebriz'de Dünbüllü Hanları, Erdebil'de
Şeyhler gibi hanlıklar hüküm sürdüler.
Bolşevik İhtilâli üzerine Rus ordularının Kafkaslardan çekilmesi
ardından Azerbaycan Türkleri, 28
Mayıs 1918'de bağımsızlıklarını ilân ettiler. Bunda Nuri
Paşa komutasındaki bir Osmanlı birliğinin
Bakü'ye girmesi etkili olmuştur.
İlk bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti, 27 Nisan 1920 yılındaki
kanlı Kızıl Ordu işgaline kadar
yaşamıştır. Sovyetler döneminde Azerbaycan Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti kuruldu. 1991 yılında
ise bu devlet Azerbaycan Cumhuriyeti olarak bağımsız bir Türk
devleti hâline geldi.
E-Kazak Hanlığı ve Yüzler (Cüzler)
Ebulhayr Han idaresindeki Özbekler, Moğol kabilelerinin saldırısı
ile büyük kayıplar vermişlerdi.
Özbek uruğları arasında iç çekişmeler başlaması üzerine
bunlardan bir kısmı hanlıktan ayrılarak
kuzeye göç ettiler (1457). Daha başka Türk unsurların katılması
ile güçlenen bu topluluklar, kendi
başlarına buyruk hareket ettiklerinden dolayı Kazak diye
bilineceklerdir. Kazaklar bundan sonra
Cuci soyundan değişik hanlar idaresinde siyasî bir birlik hâlinde
yaşamışlardır. Kasım Han XVI.
yüzyılın başlarında Kazakların tamamını hâkimiyeti altında
birleştirmeyi başarmıştır. 17. yüzyıl
başlarında Tevkel Han zamanında güçlerini daha da artıran
Kazaklar, Maveraünnehir'e başarılı bir
sefer düzenlemişlerdir. Bu dönemde Kazaklar, üç orda hâlinde
(cüz = yüz) teşkilâtlandırılmışlardır.
Bunlar Büyük Orda (Ulu Cüz) doğu da, Küçük Orda (Kiçi-Cüz)
batıda, Orta-Orda (Orta-Cüz) ise
Taşkent merkez olmak üzere ortada bulunuyordu.
18. yüzyıldaki Kalmuk istilâsı, Özbeklerin kuzeyindeki
Kazakları perişan etmiş ve cüzlerin
birbirinden kopmasına yol açmıştır. Ruslar, Kalmuklar ile
Kazakları birbirine kışkırtarak, onları iyice
zayıflatmıştır. Kazak ordalarından Küçük Orda Hanı
Ebulhayr'ın, yardım alma ümidiyle Ruslara taviz
vermesi, Kazakların Rus hâkimiyetine düşmüşlerine sebep
olmuştur (1731).
Geri kalan Kazaklar, Kırgızlar ile birlikte Buhara, Hive ve
Hokand Hanlığı etrafında toplanarak
Ruslar'la mücadele etmişlerdir. Rus zulmüne karşı Kazak Türkleri
pek çok defa isyan etmişlerdir .
Bunlardan 1783'te Sırım Batur önderliğinde Doğu Kazakistan 'da
baş gösteren ayaklanma 15 yıl
sürmüştür. 19. yüzyılın ikinci yarısında Ruslar,
Kazakların siyasî birliğine son vermişlerdir. Sovyetler
döneminde de Kazaklara karşı baskılar ve asimilasyon devam
etmiştir
F-Kırgızlar
840'ta Orhun-Yenisey'deki Uygurları yıkan Kırgızlar önce
Karahıtay ve ardından da 13.yüzyılda
Moğolların hâkimiyetinde yaşamışlardır. Timurlular dönemine
ait haklarında bir bilgi
bulunmamaktadır. 16 yüzyılda ise başlarında Cengiz soyundan
Halil Sultan'ın bulunduğu
bilinmektedir. Kırgızların kâvmî teşkilâtı, bugünkü şeklini
17. yüzyılda almıştır. Bu dönemde Kırgızlar,
Sağ ve Sol olmak üzere iki kola ayrılmışlardı. Kırgızlar,
Sayan bölgesinde oturdukları eski zamana
ait uruğ (kabile) adlarını korumakla beraber diğer Türk
toplulukları ile de kaynaşmışlardır. Meselâ
bunlardan, devlet tecrübesi olmayan bazı Altay ve Yenisey Türkleri.
Kalmuklar ile karışarak Oyrat
adıyla anılmışlardır. Umumiyetle Kazak hanlarının hâkimiyetleri
altında yaşayan Kırgızlar, onlarla
birlikte, 17. yüzyılın sonlarında Moğol asıllı Kalmuklara
karşı savaşmışlardır. Kalmuklar ile olan
savaş, dünyanın en uzun lirik destanı olan Kırgızların
millî destanları Manas'ın oluşmasını
sağlamıştır..
Hokand Hanlığı'nın kuruluşunda Özbekler yanında Kırgız
ve Kazaklar da yer almıştır (1710). Orta
Asya'da Kalmuk istilâsı Kazak ve Kırgızları yıpratmış,
Rusya ve Çin bundan faydalanarak onları
boyunduruk altına almaya çalışmıştır. Sovyet döneminde Bişkek
merkez olmak üzere Karakol
bölgesi, Fergana ve Hokand'ın bazı bölgeleri ile Oş ve Pamir'in
kuzeyini içine alacak şekilde
Kırgızistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu
devlet 1991 yılında diğer Türk
Cumhuriyetleri ile birlikte bağımsızlığını ilân ederek Kırgızistan
Cumhuriyeti hâlini almıştır.
G-Doğu Türkistan (Kaşgar Hanlığı)
Uygur ve Karahanlıların üzerinde kurulduğu Isık göl, İli
Havzası ve Doğu Türkistan'ın bir bölümü
Çağatay Hanlığı'nın çöküşünden sonra, Duğlat
emirlerinin hâkimiyetine girmişti. Timur'dan sonra
kendini toparlayan hanlığın idarecileri, putperest Kalmuk,
Oyrat gibi kabilelere karşı cihat eden
Müslüman kimselerdi. Bunlardan biri Veys Han'dır (1418-1428).
Yerine geçen oğlu Esen-Buğa (1429
-1462), Timurlular ile mücadele etmiştir. 17 yüzyılda bu bölgelerde
Hoca adı verilen yerli kişiler
hâkim idi. Mançu Sülâlesi boyunca (1644-1911) Çin'e bağlanan
bölge halkı daha sonra sık sık Çin'e
karşı ayaklanmıştır. Bunlar'dan 1866 yılında başlayan,
Yakub Bey (Atalık Gazi) tarafından idare
edilen ayaklanma önemlidir. Türkistan'ın istiklâlini amaç
edinen Atalık Gazi, kendini Kaşgar Hanı ilân
ederek önemli başarılardan sonra müstâkil hale gelmiştir (1874).
Fakat Çin,Rus ve İngiliz kıskacına
giren Atalık Gazi, çareyi İstanbul'a elçiler göndererek (1870)
Sultan Abdulaziz'e tâbi olmakta
bulmuştur.. Osmanlılar karşılık olarak, o dönemde içinde
bulundukları güç şartlardan dolayı silâh ve
iktisadî öğretmenler göndermekten başka yardım yapamamışlardır.
Atalık Gazi'nin ölümünden sonra
ülkesi Çinliler tarafından tekrar işgal edilecektir (1877).
H-Safeviler (1502-1732 )
Devlet, adını Erdebilli (İran) Şeyh Safiyüddin (ölm. 1334)'
tarafından kurulmuş olan Safeviyye
Tarikatı'ndan almıştır. Şah İsmail, Akkoyunluların içinde
bulunduğu kargaşadan faydalanarak, gerek
Akkoyunlu ve gerekse Karakoyunlulardan dağınık Türkmen zümrelerini,
propaganda ettiği dinî
heyecanın katkısı ile bir araya getirmeyi başarmıştır. Şah
İsmail, çoğunluğu Anadolu'dan gitme
Rumlu, Şamlu, Tekelü, Ustacalu, Dulkadirli, Afşar, Kaçar,
Bayburtlu, Varsaklar gibi Türkmen
aşiretlerinin de desteği ile Tebriz' i zapt ederek Safevi
Devleti'ni kurdu (1502).
Akkoyunlular'dan Azebaycan'ı alan Şah İsmail, 1509'da Bağdat'ı
ele geçirdi. 1510 yılında Özbek
Hanı Şibani'yi Merv yakınlarında ağır bir yenilgiye uğratarak
sınırlarını Ceyhun nehrine kadar
genişletti. Anadolu'da Şiî propagandasını gittikçe artırması,
Osmanlı Hükümdarı Yavuz Sultan Selim'i
harekete geçirdi. 1514 yılında Çaldıran'da yapılan savaşı
kaybeden Şah İsmail, ölümüne kadar
(1524) bir daha toparlanamadı. Yerine geçen Şah Tahmasb (1524
-1576), saltanatı süresince doğuda
Özbekler, batıda da Osmanlılar ile mücadele etti. Onun ölümü
ile bir süre devam eden
karışıklıklardan sonra hükümdar olan I.Abbas dönemi (1587-1628)
Safevilerin en parlak dönemidir.
Özbeklere ve Osmanlılara karşı başarılar yanında pek çok
alanda ilerlemeler kaydedilmiştir. Daha
sonraki dönemler Osmanlılarla uzun süren mücadeleler, taht
kavgaları ve iç çekişmelerle geçmiştir.
1732 yılında Afşarlar'dan olan Nadir Şah'ın iktidarı ele geçirmesiyle
İran'da Safevi Hanedanı yıkılmış
Afşar Hanedanı başlamıştır. Nadir Şah, doğuda Türkistan
ve Hindistan'da büyük fetihler yapmıştır.
1779 yılında kurulan Kaçar Hanedanı ile İran'da Türk hâkimiyeti
1925 yılına kadar kesintisiz devam
etmiştir.
I-Hindistan Türk Sultanlıkları-Babürlüler
Gur Devleti'nin Kuzey Hindistan'daki Valisi Kutbiddin Aybeg tarafından
kurulmuştur (1206). Lahor ve
Pencap'ı da ülkesine katan Aybeg'in 1210'da ölmesi üzerine, oğlu
olmadığı için yerine damadı
Şemsüddin İl-Tutmuş, bütün Kuzey Hindistan'ı elinde
toplayarak Şemsiyye Hanedanı'nı kurdu (1211
-1266).
İl-Tutmuş zamanında devleti Delhi başkent olmak üzere,
Pencap, Multan, Lahor yanında kuzeyde
Gazne'ye kadar uzanan bölgeleri içine alıyordu. İl-Tutmuş,
Harezmşahlara karşı ülkesini korumuş,
Moğolların önünden kaçan kalabalık Türk kitlelerini kabul
ederek Hindistan'ın kuzeyinde Türk
kültürünün gelişmesini sağlamıştır . Halife tarafından
Hindistan Sultanı olarak tanınan İl-Tutmuş,
1236 yılında ölmüştür.Daha sonra kurulan Balaban Hanedanı
döneminde (1266-1290), Moğol
saldırıları durdurulmuş , ülke imar edilmeye çalışılmıştır.
Kalaç Türklerinin Başbuğu Celaleddin
Firuz'un iktidarı ele geçirmesiyle başlayan Kalaç Hanedanı döneminde
(1290-1320) Moğollar akınları
püskürtülüp, yeni fetihler gerçekleştirilmiştir.
Kalaçlardan sonra Gıyaseddin Tuğluk tarafından kurulan Tuğluk
Hanedanı bir asra yakın hâkimiyet
sürmüştür (1321-1413). Türkistan'da Timur hâkimiyeti
Hindistana Türk göçünün kesilmesine sebep
olmuştu. Bundan dolayı devlet içerisinde yerli güçlerin ağırlığının
artmaya başlaması üzerine Timur,
Hindistan'a sefer yapmaya karar verdi.
Timur 1398 yılındaki bu seferiyle Hindistan'da zayıflayan İslâm'ı
güçlendirmek istiyordu. Fakat
Tuğluklulara ağır bir darbe indirmekle bağımsız devletçiklerin
artmasına zemin hazırlamıştır. Nihayet
Delhi'de idarenin Afganlıların (Seyyid Ailesi) eline geçmesi
ile Tuğluk Hanedanı sona ermiştir (1414).
Hind-Türk İmparatorluğu olarak da bilinen Babürlüler Devleti'nin
kurucusu, Timurlular'dan Fergana
Beyi Ömer Şeyh Mirza'nın oğlu Zahüriddin Babür'dür. Renkli
bir kişiliğe sahip olan Babür, Türkçe
yazdığı Vekayi adlı hatıratında, kendinin ve askerlerinin Türk
olması ile iftihar etmesine rağmen,
kurduğu devleti batılı tarihçiler tarafından yanlış ve kasıtlı
olarak Moğol devleti olarak
adlandırılmaktadır. Babür, 1501 yılında Semerkant'ı ele geçirmesine
rağmen, Özbekler karşısında
tutunamayarak 1519 yılında Hindistan'a gelir. Delhi Sultanı
Afganlı Lûdi hükümdarı ile uzun
mücadelelerden sonra, Pencap'ın önemli şehirleri yanında
Delhi ve Agra'yı da alarak devletini
kurmuştur (1526). Afgan emirlerini, Hindu prenslerini ve yerel hâkimleri
mağlûp eden Babür,
Müslüman olmayanlara karşı başarılarından dolayı Gazi
unvanını almıştır (1527). Bir yıl sonra
hâkimiyetini Bengal'e kadar uzatan Babür, 1530 yılında başkent
Agra'da ölmüştür. Babür'den sonra
yerine geçen oğlu Hümayun , Hindistan' da önemli fetihlerde
bulunmasına rağmen kardeşleriyle
giriştiği iktidar mücadelesini kaybederek Safevilere sığınmıştır
(1540). Ancak bir müddet sonra
Delhi'yi geri alarak tekrar hâkimiyet kurmayı başarır (1555).
Onun yerine geçen oğlu Ekber dönemi (1556-1605) devletin en
parlak dönemidir. Ekber yaptığı
fetihlerle Hindistan Yarımadası'nın büyük bir bölümünü hâkimiyeti
altında birleştirdi. Aynı zamanda
din, kültür, iktisat alanlarında büyük gelişmeler
kaydedildi. Dış işlerine de önem verilerek, Safeviler,
Özbekler, Osmanlılar ve Portekizliler ile münasebetler kurulmuştur.
Oğlu Cihangir döneminde (1605-
1627), İngilizler Hindistanda yer edinmeye başlamışlardır.
Daha sonra gelen Şah Cihan dönemi
(1628-1658) mimarî, sanat ve siyaset alanlarında parlak bir dönemdir.
Osmanlılar ile kurulan yakın
münasebetler sonucunda, dünyanın en güzel mimarî
eserlerinden sayılan Tâc-Mahal Türbesi'nin
inşasında Osmanlı mimarları da görev almıştır. Kardeşleri
ile yaptığı mücadeleyi kazanarak tahta
geçen Alemgir döneminde (1658-1707), başarılı bir siyasî dönem
geçirilmiştir. Ancak ondan sonra
Babürlülerin durumu bozulmuştur.
İç çekişmeler, taht kavgaları, ayaklanmalar birbirini izlemiştir.
1723 yılında devlet, Delhi ve
Haydarabad olmak üzere ikiye ayrılmıştır. 1739 yılında İran
hükümdarı Nadir Şah'ın Kuzey Hindistan
ve Delhi'yi ele geçirmesinin ardından batılıların ülke üzerindeki
baskıları artmaya başladı . 1766
yılında yapılan Allahabad Antlaşması ile idarî hâkimiyet
İngilizlerin eline geçti. Nihayet, 1858 yılında
Hindistan'ın İngiltere'ye bağlanmasının ardından 1877'de
Kraliçe Victoria, resmen Hindistan
İmparatoriçesi ilân edildi.
1 .2 .3 .5 .6 .7 .8 .9 .10 .11 .12 .13 .14 .15 .16 .17 .18 .19 .20 .21 .22 .23 .24 .25 .26 .27 .28 .29 .30